“Su gibi yaşamak!”
Zaman zaman blogumda bahsi geçen, edebiyat öğretmenimden bana özenli bir el yazısı ile verilmiş hâlâ hatıra defterimde duran cümle.
Babamla ilgili olan yazıdan sonra tanışma hikayeleri yazmak hoşuma gitmeye başladı. O yüzden “su gibi yaşama”nın benim için tanıdıkça anlam bulduğu bir insandan bahsedeceğim.
Armağan Amcalar.
Bu ismi geçen Mayıs ayında IBW etkinliğinde atölyelerimiz için çalıştay yapacak, sektörden gönüllü geliştirici ararken duydum. Etkinliğin teması kadınların hem iş, hem de yazılım hayatında yüreklendirilmesiydi. Boş bir sınıfımız ve düzenlemek istediğimiz bir JavaScript atölyemiz vardı. Gülçin üstad, “arkadaşım Armağan da katılmak ister,” dediğinde “şimdi nereden çıktı bu adam,” dedim kendi kendime. Konsepte aykırı olacak bir de! Etkinlik için gelecek misafirleri araştırmak adettendir, ekipten birileri mutlaka gelecek misafirler hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Ben de başladım kurcalamaya. Okudukça işler değişmeye başladı, gelecek adam gerçekten sağlamdı.
Etkinliğin ikinci günü atölyeye ara ara katılabildim (ekipte olmak zor malum). Sürekli “çalışın gençler işiniz ne,” diyen, biraz tokatlayan, biraz tavsiye veren ve yol göstermek adına bir kaç saat için elinden geleni yapan bir usta gördüğümde oldukça şaşırmıştım. Etkinlik sonrasında hem “tekrar gelsin,” diye olumlu; hem de “biraz ukala gibi sanki,” diye olumsuz geridönüşler aldık. Etkinliğe gelenleri bilmem ama ustayı tanımak hayatımı değiştirmeye başladı — Burası uzun, başka bir yazının konusu ve daha vakti var!
Size Armağan Amcalar’ın bildiği, yaptığı şeylerden uzun uzun bahsetmek istemiyorum. Merak eden arkadaşlara “Google it,” diyorum. Ayrıca en güzel bilgiyi blogundan edinebilir, sosyal ağlarına ve git profiline ulaşabilirsiniz. Şanslıysanız konuşmalarından birine zaten katılmışsınızdır. Ayrıca kendisine de bir mail adresi uzaktasınız, mantıklı bulduğu her maili cevapladığını tahmin ediyorum—sadece tahmin ediyorum evet, çünkü ne cevap vereceğini kestirmek bayağı bir zor olabiliyor. Yeri gelmişken kendisini daha iyi anlamak isteyenler için şöyle de güzel bir şey var: armaganianlamak.tumblr.com
Sırada kişisel olarak merak ettiklerim var. Biraz küçüklüğü ile başlayabilirim. Ben Susam Sokağı’ndan şarkı öğrenirken o okuma yazmayı kendi kendine oradan öğrenmiş. Şu ilkokul birinci sınıfın ilk aylarında çizdiğimiz yan/dik çizgilerin ne kadar sıkıcı olduğu üzerine konuştuk 🙂 Bilgisayarla ilk tanışması, programlamaya ilk ilgisi de yine küçükken olmuş. Aynı yaşlarda muhtemelen ben bebeklerimle oynuyordum. İstanbul’da doğmuş, büyümüş. Dinlemeye değer bir üniversite hayatı var. Aynı anda kaç işle uğraşabildiğini sayamadım. Zira yayın yaptığı radyoda 2 saat içinde 70’ler Türkçe pop çalan Neşeli Günler programı sunuculuğundan ciddi bir Rock DJ’i moduna geçiş yapma potansiyeline sahip 🙂 Öğrenciyken derslerde ve laboratuarlarda asistanlık, konserler, radyo programları, etkinlikler… İzin alabilirsem o yıllardan bir radyo kaydı eklerim yazıya. Eklememişsem izin alamamışımdır; eh şansınıza küsün ben dinledim, enfesti <3 En çok merak ettiğim şeylerden biri şimdiye kadar kaç öğrenci yetiştirdiği olmuştu. Yanılmıyorsam 40’a yakındı sayısı. Evet, hemen hepsi iyi yerlerde.
İlk olarak hemen her konuda soru sorabilir ve cevap bulabilirsiniz. Kimilerinin onu çok bilmiş bulduğunu biliyorum ama gereksiz ukala bir tavrınız yoksa aslında bu durum yerine ne kadar öğretme aşkı ile dolu olduğunu anlayabilirsiniz.
Sorularınızı doğru bir şekilde sormayı öğrenirsiniz. Eğer “Google it,” cevabını alıyorsanız gerçekten sormadan bir “Google” yapın. Eğer orada olmayacağını biliyorsa çat diye de cevabı alırsınız ancak bu çok nadir olan bir şey 🙂 Genelde saatlerce süren “kıvranarak kendin ara, öğren, öğrendim diyorsan anlat bakalım” döngüleri yaşanır. Ya da konu ile ilgili gelen bir soru ile neyi ne kadar anladığınız itina ile test edilir.
Yardım istemekten asla çekinmemeniz gerektiğini ve yalnız olmadığınızı öğrenirsiniz. Yazılımın usta-çırak ilişkisine dayandığını her fırsatta anlatır. Dileyenler bu yazıda detaylıca okuyabilir (açıp açıp okuyun).
Verdiğiniz sözleri tutmanın kıymetini öğrenirsiniz. Bu bölüm birazcık acılı oluyor genelde. Bir iş yetişmeyecekse bunu önceden söylemenin ne kadar faydalı olacağını test eder, onaylarsınız. Yani tutamayacağınız sözler vermemek üzerine güzel dersler alırsınız.
Gerçekten çalışmayı öğrenirsiniz. Ama gerçekten çalışmayı. Burası en sancılı süreçlerden biri. Özellikle üniversite hayatınızı çalıştığınızı sanıp boşa geçirmişseniz.
Kendinize sizden daha çok inanan bir ustanın varlığının ne güzel bir şey olduğunu öğrenirsiniz. Çok bilir, ama sizin az bilmenizden ötürü asla kendinizi kötü hissetmenize izin vermez. Çalışarak her şeyin olabileceğini bıkmadan, yılmadan, sıkılmadan her seferinde anlatır.
Hemen her şeye bilimsel olarak yaklaşır. Kafanızda kurduğunuz saçma şeylere bilimsel gerçeklerle cevap verir. Kendinizi bir süre sonra “adam doğru diyor yahu,” derken bulabilirsiniz.
Bir mühendisten önce insan olmayı öğrenirsiniz. Bilmenin insanlık getirmediğini. İnsan olmanın başka bir erdem olduğunu ve ilk olarak bunun elde edilmesi gerektiğini. Sevdiğim bir cümlesi: “Bundan 10 sene sonra CEO olmuş ama adam olamışsan ne anlamı var ki?”
Sabrı öğrenirsiniz. Müthiş sabırlı olduğu düşünüyorum. İnsanlara bıkmadan, usanmadan bazen ısrarla aynı konu üzerinde anlattıklarını öğrendiğimde neden bu kadar çabaladığını sordum; aldığım cevap beni düşündürdü: “Belki bu kez değişirler diye ümit ediyorum.”
Birden koşmaya başlayamayacağınızı, sabırla bıkmadan çalışmanız gerektiğini. Çok yeniyseniz bunu öğrenmeniz de en çok zaman alan şeylerden. Şahsen hâlâ üzerinde çalışıyorum.
Önceliklerinizi iyi sıralamanız gerektiğini öğrenirsiniz. Kendinizi bir türlü alamadığınız gereksiz faaliyetlerinizi keşfeder, olmadık şeylere harcadığınız vakte acımaya başlarsınız.
Vizyon sahibi olmak gerektiğini öğrenirsiniz. Sahip olduğu vizyona başlarda şaşırabilirsiniz. Ama bir süre sonra alışılmış bir hâl alıp yaptığı her şey size normal gelmeye başlayabilir. Problem değil, yine de mutlaka sizi şaşırtacak bir şeyler yapacaktır.
En basit bir işi bile muhteşem bir özenle yapmayı öğrenirsiniz. Her işi ciddiye almayı, yani sevmeyi; çok severek yapmayı. Severek yapacağınız şeylerin dünyayı nasıl değiştireceğini…
Dünyayı daha iyi bir yer yapmanın mümkün olduğunu öğrenirsiniz. Kolay olmadığını ama imkansız da olmadığını.
Kendinize söyleyemediğiniz gerçekleri söylemekte üzerine yok. Kendinizle ve gerçeklerinizle mis gibi yüzleşirsiniz. İnkâr, kabul etme, çözüm arama, uygulamaya çalışma (burada sonsuz döngüye girilebilir, dikkat!) adımlarını takip edersiniz.
Peki bunları nasıl öğretiyor? İşte yazının başlığı da burdan geliyor. Bunları ustanızı görerek, insan olmanın bilincinde, “su gibi nasıl yaşanır” izleyerek öğreniyor, hepsini nasıl başardığına genelde hayretler ediyorsunuz. Bütün bunlardan ötürü—bir de çok iyi çaldığını bildiğim elektro gitarı var—Armağan Amcalar benim için bir rock star, ve sahip olduğu ışığın yayılmaya ihtiyacı var.
En sevdiğim cümlesi ile kapanışı yapıyorum:
“Because I do. I don’t pretend, I have no excuses. I just do.”
Sevgiyle.
Not : Radyo programı için izin aldım <3 Buyrun keyfini çıkarın.